9 Ekim 2011 Pazar

evlerde kış hazırlığı

size güneşli sıcak günlerin bitmeye başladığını,soğuğun,yağmurun gelmekte olduğunu hatırlatan anne ayinleridir.domates sosları hazırlanır,dondurucuya yaz sebzeleri yerleştirilir.patlıcan biber iplere dizilir ve kurumaya bırakılır.turşular kurulur.tarhana kurutulur,erişte kesilir.mantı çimdiklenir fırında kurutulur ve dondurucuya atılır.kırmızı biberler közlenir,reçeller yapılır.unutulmuş bir sürü saklama yöntemide vardır elbette ya da benim unuttuğum.insanoğlu hala içgüdülerinin ona fısıldadığı hayatta kalma korkusu için biriktirir.yazın korkutucu yanı olmamıştır belkide atalarımız için.kış dikkat edilmesi,korunulması,soyun devamlılığı için hayatta kalınması gereken bir zamandır.belli ki uzun zaman önce kötü tecrübeler geçiren atalarımızın genetik miras olarak bıraktıkları kışa hazırlık ritüeli kadınların görevidir.biriktirmeli,saklamalı,korumalı ve ihtiyaç olduğunda türünün devamı olan çocuklarına sunulmalıdır.anneme turşu kurarken yaptığım konuşmanın bir özetini paylaştım burada.kadın haklı olarak
_zevzek zevzek konuşma da gel yardım et bana dedi.
hep merak etmişimdir insanoğlu bu genetik mirası daha ne kadar devam ettirecek.hayat artık daha kolay ve herşeye ulaşabiliyoruz.açıkçası soyumuzun devamı için güçlü bir hastalık olmadığı sürece bir tehlike yok.peki neden hala böyleyiz.aldığımız genetik miras azalmaya başlayacak mı günün birinde.

hava kapalı,kış geliyor ve boğuk sıkıcı hava insanları şimdiden ürkütmeye başlıyor.önümüze soğuk,rüzgarlı,yağmurlu zor günler var.sıcak günlerin terleten günlerini hasretke bekleyeceğiz.

6 Ekim 2011 Perşembe

otobüslerde ikram ritüeli

şimdi efendim artık ucuzlayan uçak bileti fiyatları ile başedebilmek için otobüs firmaları kendine çeki düzen verdi ve kaliteyi arttırdı.ikram servisi dikkat çeken en önemli farklılık bence.şimdi uzun ya da kısa bir yolculuk yapıyor da olsanız yaşayacağınız bir takım ritüeller var.eskinin muavini şimdinin hostu mesela isim ve iş tanımı değişmiş.asla valizinize dokunmazlar o işle başka görevli ilgilenir host koltuklardan ve koltuk sahiplerinden sorumludur.otobüs hareket eder ve ikram görevi için birden ortadan kaybolur bunlar.eğer önlerde oturuyorsanız haşır huşur birtakım sesler dikkatinizi çeker ve ilgiyle dinlersiniz,içiniz mutlulukla dolar çünkü birazdan ikram servisi başlayacaktır;arkalarda iseniz tanrının şanslı kullarındansınızdır.neden mi?çünkü bütün bu hazırlık anına şahit olursunuz.eskinin muavini şimdinin hostu orta kapının arasında itinayla sakladığı arabasını çıkarır.ıslak mensilleri,çay ve kahveleri sıralar(3ü 1 arada,2si birada,sade ne istersen var)sonra krakerler bisküviler ve kek yerini alır.sıcak su arabaya yerleşir host kısık gözlerle kendine bakanlara bekleyin dercesine bakar ve ön sıralara doğru ilerler.ön camın önündeki dolaptan cola,fanta ve meyve suyu çıkarılır.host ilgili gözlerle arabaya tekrar göz atar ve bir cerrah edasıyla plastik eldivenlerini takar.ikram servisi anonsu duyulur.
işte burada durup yolcu açısından bakalım olaya biraz daha.şimdi çift olarak yolculuk edenler yani birbirini tanıyanlar ikram anonsuyla şöyle bir doğrulur servis sehbaları açılır,koltuklar dik konuma getirilir ve sorarlar birbirlerine.sen ne içeceksin?ne yiyeceksin:)) bir tedirginliktir alır insanları.ayy sıcak birşey mi içsek offf dökülür şimdi üstümüze.colanın da asiti kaçmıştır falan diye bir kararsızlık başlar.yalnız yolcularsa daha soğuk kanlıdır sanmayın.içsel bir çatışma yaşarlar kendileriyle.bahsettiğim bu konuşmaları kendi benleriyle yaparlar.bir de kulaklığımı taktım ikram umrumda değil havasında olanlar vardır.hostun ne içersiniz sorusunu anlamamışçasına boş bakarlar,sonra anladım neyse içesim yok ama (der gibi ver bir) kahve der.oysa gözü bisküvi mi alsam kraker mi seçiminde arabayı süzmektedir.
_sıcak soğuk ne alırsınız? evrenin ve hayatın anlamı sorulmuş gibi zor gelir insana.

30 Eylül 2011 Cuma

sıkıntı

İkilemler içinde kaldığınız; doğru seçeneği bulamadığınız zamanlarda başlar hayat şekillenmeye. Doğru nedir? diye sorgularsınız kendinizi.hayatın mucizesi sandığınız olayın dünyanızı yıkması karşısında acı içinde kıvranırken neden yanlış yola saptığınızı anlarsınız bir anda…

isteksiz başlayan bir yağmur kadar insanı hüzne boğan bir hava hali yoktur.yitip giden insanlar,biriken yanlışlar,mutsuz yüzler doludur hayat kumbaranız.kötü bir yatırım yapmışsınızdır hayat mevduatınızda.ne işe yarar ne de kurtulabilirsiniz.dünyanız aydınlık sanıyorsunuzdur belki ya da öyle görmek isterken biri size çıplak olduğunuzu haykırıverir.

27 Ağustos 2011 Cumartesi

Efe




Efe adında bir yeğene sahip olmak meşakkatli bir iş oldu.ismiyle müsamma bu kişilik hayata efelenmek için olgunlaşmayı beklemeye gerek duymadı.bir çocuğun olgunlaşmasını hayata karışmasını izlemek tarifsiz bir duygu.anne ya da baba olmadığınız bu şölene tanıklık etmek görece sorumluluğunuzu azaltsa da teyzelik müessesesi kendi içinde zorluklar barındırmaktadır.anne ve babanın cevaplamaktan yorulduğu soruların,anneanne ve dedenin nasıl anlatacağını bilmediği konuların cevapları ve yorumlayıcısı oluyorsunuz.size merak içinde bakan bir çift gözü doyurmaya yetecek cümle sahibi olmanız gerekmektedir.cevaplanan soruların nasıl tekrar soru halinde size döndüğünü görüp ''acaba zamane çocukları mı çok akıllı;biz mi çok aptaldık''diye sorgularsınız kendinizi.
Bitmez tükenmez oyun isteklerine karşı enerji dolu olmak zorundasınızdır.size hangi oyuncağı seçmek istediğinizi sorar evet ama sizin seçtiğiniz oyuncağı alır ötekini verip''al sen bunla oyna der''sizi takip eder ve yaptıklarınızı beğenir.sizin için tek doyumdur bu.size resimler çizer,boyamalar yapar.sizinle takılmak en sevdiği şeydir,büyümeye başladığını bireyliğini keşfettiğini izlemek sizi gururlandırır.onun varlığı hayatınızda koca bir yere sahiptir.ben bebekken diye başladığı cümleleri dinlerken onun gerçekten büyümeye başladığını farkedersiniz.artık onun da bir geçmişi vardır.ben bebekken diyerek anlatır ve sorar.


En güç anlarınızın derin nefesi haline gelir,ruhunuza güç depolar bu minik yaratık.onunla yapacaklarınızı düşündükçe heyecan kaplar içinizi.size benzeyen huylarını gördükçe kasılırsınız bencilce.küçücük kollarıyla size sarıldığı an dünya durur ve sadece siz o küçük beyin sevgisini içinize çekersiniz.ilk defa sinemaya gidersiniz birlikte ve onun heyecanını ve şaşkınlığını seyredersiniz sadece.herkesten gizlediğiniz bir sürü sırrınız olur.annesi izin vermesede patlayana kadar dondurma yersiniz birlikte.kitaplar alırsınız ona ve tekrar tekrar okursunuz aynı cümleleri.siz bıkarsınız ama o doymak bilmez dinlemekten.şarkı söylersiniz bağıra çağıra.birlikte geçirdiğiniz zamanın kıymetini bilip şükredersiniz hep.


21 Ağustos 2011 Pazar

yağmur ve yürüyüş



Yağmuru seviyorum, koşuşturan mutsuz insanlara bakmayı. Oysa şemsiyem bile yok, yakasını kaldırdığım montun içine boynumu çekmiş ellerim ceplerimde yürüyorum. Az önceki şiddeti azalan yağmur yeni bir yağışa yakalanmadan evlerine ulaşmaya çalışan insanların koşuşturmacasına aldırmadan ince ince sızıyor gökyüzünden. Saat 5’e gelmek üzere, bulutlarında etkisiyle kapanmış gökyüzü geceyi erken indirmeye kararlı görünüyor. Ayakkabıma arsızca sızan cadde suları çoraplarımı ıslatmış, ayak parmaklarımı uyuşturmuştu. Saçlarımdan damlayan suların yüzüme inişini oradan yere düşüşünü izleyerek başım önde yürüyorum. Bir işim yok, gitmem gereken bir yer, beni bekleyen bir arkadaş. Bu havada dışarı çıkmama neden olacak bir durum söz konusu olmamasına rağmen ıslak sokakları arşınlıyorum. Yağmurun sesine uyanıp düşünmeden çıkmıştım sokağa. Saatlerdir orada burada dolaşıyor sıkılınca camları geniş bir cafe’ye oturup suların camları dövüşünü izliyorum. Kurumaya başlayan kıyafetimden buhar sızıyor oturdukça. Bir oyunun içinde olmak yönetilmek hayatımı başkasının çizmesini izlemek istiyorum. Yorumsuz kalmak, konuşmamak, konuşamamak. En önem verdiğim duygularımdan düşüncelerimden arınmak istiyorum. Ruhumu satabileceğim bir şeytanın bile yanıma uğramaması içinde bulunduğum durumu anlatmaya yetiyor. Camlardan süzülen sular, acelesi olmadığı halde hızlı hızlı inmekte. Güçlü bir şimşek ardından kulakları patlatan bir gök gürültüsü çınlıyor kulaklarımda. Ürperiyorum, herkes gibi bende korkuyorum bu gürültüden. Yağmur hızlanıyor ve ben kendimi sokağa atıyorum. Kuruyan kıyafetlerime nemli saçlarıma düşen damlalar dağıtıyor düşüncelerimi.

18 Haziran 2011 Cumartesi

ben demiştim

bir insanın yaşayacağı egoların en büyüklerindendir.olaylar karşısında düşünmek bile istemiyorum,aman aman sus düşünme,olumlu düşün gibi yanıtlar verirken ben demiştim diyebilme ihtimali her insanın hoşuna gider.bilmek,tahmin etmek,ön görmüş olmak ziyadesiyle tatmin edicidir.birilerinin yaşayacakları ya da yaşadıkları bizi üzmüş olsa da.haklı taraf olarak o insanı daha önceden uyardığımızı bilmek bu bencilliği yaşatır.karşımızdakinin üzüntüsüyle mutlu olma hali değildir buradaki bencillik,sadece ben demiştim demek yersiz saçma bir doyum verir.insan zaten bencildir kendine odaklı yaşar.övünmek davranışların en güzeli olmasa da,kendi içimizde gizli bir övünç kaynağımız vardır.başkasının bizi uyarışları da bizim için kulak arkasıdır.bize ben demiştim diyenleri duymak hoşumuza gitmez elbette.zaman içinde ben demiştimciler yer değiştirir.ben demiştim demek rahatlatır insan olarak görevini yapmış olmak demektir.bazen haklı çıkmak ne kadar acı verse de sonucu merakla bekleriz.

28 Mayıs 2011 Cumartesi

nuri bilge ceylan sineması tadında bir hayat


nuri bilge ceylan filmi içinde yaşadığımı düşünmek bana huzur verir.mesela yanımda fazla konuşmayan,lazım olduğu kadar kelime tüketen insanlar vardır.başkasını anlamak zordur bunu bilirim ve anlamak için fazla çaba harcamam.herkesin kendi içinde kendilerine ait bir dünyaları vardır ve ben asla o dünyaya ait olamayacağımı bilirim oraya zorla girme hadsizliğine girmem.hayat aslında çok renkli değildir biz ondan zevk almak için renklere boyarız.dünya durağan,yavaş,sıkıcı,düzensiz,rahatsız biryerdir.insanın ruhu hep karanlıktır,ışık sadece önünü aydınlatır.başkaları aslında onun için önemsizdir.
rüzgarın sesini duymak bizi içimize döndürür ve korkutur.otların rüzgarın altında savrulması bize kendi hayat içindeki savunmasızlığımızı hatırlatır ve o sahneye bakmak içimizi sıkar.bize hepimizin yalnız olduğunu ve aslında başkalarından o kadar da hazetmediğimizi hatırlatır o filmler.uzaklara bakmak gerçekten rahatlatıcıdır.istemediğimiz yerde istemediğimiz şeyleri yapmak zorunda kalmanın sıkışmışlığı vardır yüzümüzde.dünyamızı değiştirememenin çaresizliği.gittikçe uzaklaşır ve içimize çekilir ve çekilmez bir insan oluruz.artık hayatın akışı içinde normal insanların farketmediği gereksiz ayrıntıları farketmeye başlarız.yağmurun darbesine dayanamadığı için kırılmış ve ıslak kaldırım kenarında sonunu bekleyen ucuz şemsiye dikkatimizi çeker.hemen onunla ilgili bir senaryo hazırlarız.ardından yanımızdan geçen kadının telefon konuşmasından bir cümle çalınır kulağımızı,kırık şemsiye senaryosuna telefonla konuşan kadın katılır.hayatın göreceli anlamsız ayrıntıları artık bizim kaçışımız olur.senaryolar yazdıkça ayrıntılara, kendimize ördüğünüz duvara bir tuğla daha eklenir ve kalemizde başkaları için tuhaf ama bizim için mutlu bir hayat başlar.

26 Mayıs 2011 Perşembe

parçalı bulutlar


severim bulutlara bakmayı.bulutların gökyüzüne en yakıştığı zaman bahardır.kışın gökyüzü tamamen gri,yazınsa masmavi olur.oysa ilk ya da son bahar geldiğinde oluşan parçalı bulutlara bakmak huzur verir insana.günün her saatinde ayrı bir şekle bürünür.hele bir de şansınız yaver gittiyse tembelce uzanıp seyre daldıysanız uzun uzun,yüzünüzde bir aydınlanma oluşur.güneşin batmaya hazırlandığı anlarda aldığı renklerin güzelliği,gözalıcılığı.güneşin aralarından yeryüzüne bıraktığı ışık huzmesine bakar dalarsınız.insanı dinlendiren doğanın yeşili,denizin mavisinin yanısıra bulut beyazı vardır benim için.resim dersinde manzara resmi çizmeye bayırlırdım(eheheh yeteneğim olmasa da)manzara resmine önce bulutlardan başlardım.sanki sadece bulut çizsem yeterdi bana.koca koca dağların üzerinde heybetle salınan bulutlar çizerdim.
bazen uzanıp dokunmak isterim,dokunabilecekmişim gibi.ellerimin aralarında dolaştığını ve yumuşaklığını düşünürüm.bulutların üzerinde gezmek deyimi boşa söylenmemiştir.mutlu ve heyecanlı olduğumuzda söyleriz hani.yaşamadan biliriz bulutların üzerinde olmanın verdiği mutluluğu.çıkıp üzerine fantastik filmlerdeki gibi izlemek lazım dünyayı.bu arada koparıp bulut parçalarını pamuk şeker gibi attığınızı düşünün ağzınıza gerçekten muhteşem olurdu.

19 Mayıs 2011 Perşembe

misafir çocuk ruh hali



misafir gidilen evde yaşanan bir seremoni vardır.bir kere evdeki tüm çocuklar ziyaret boyunca annelerinin sürekli uyarılarına maruz kalır.istisnasız tüm çocuklar ''ayol evde olsa yemez''cümlesiyle savunulmaya çalışılır.annenizin sizden isteği kibar ve görgülü bir çocuk olup tüm ikramları geri çevirmeniz ya da ağzınızın ucuyla geveleyerek isteksiz yemenizdir.öyle midir ama misafir teyzenin evindeki börekler,kekler.hayatınızda yediğiniz en lezzetli yiyeceklermiş gibi nefessiz tıkınırsınız yerlere döke saça.zavallı annenizse yamyamlığınız karşısında far görmüş tavşan misali kıpırtısız mahçup savunmaya çalışır oburluğunuzu.aslında çok iştahsız mıymıy birisinizdir.oysa ki evden çıkmadan önce misafir evinde yapılması gerekenler konulu brifingde verilmiştir size.yapılması gerekenler:

1. kibar ve uslu durulacak.
2. anne ile göz teması sürekli korunacak.
3. ev sahibi çocuğun oyuncakları aarsızca istenmeyecek(kırılmayacak)
4. yiyecek ve içecek ikramı kibarca geri çevrilecek.
5. eve gidelim dendiğinde arsızca hayır ben daha oynayacağım denmeyecek.
6. evde yaşananlar pişkince ortada anlatılmayacak.
7. büyükler konuşurken sessizce dinlenilecek.

çocuk bu anlaşmaya imzasını atsa da eve varıldığında bağımsızlığını ilan eden eyaletler misali kendi kurallarını uygular.kırar döker,arsızlık oburluk yapar,anneye bakmaz bile.sanki orada geçirilecek saatler onun için verilmiş bir günlük şartlı tahliye gibidir.yapacağının yanına kar kalmayacağını bilir elbet,gitme vakti yaklaştıkça içini bir husursuzluk kaplar ve daha da hırçınlaşır.ve işte o an kapı önünde ayakkabı giyme ve son konuşmaların yapıldığı fasıl.lambanın sönmesiyle kısa süreli sekteye uğrayan,bakın misafirimiz vardı çok eğlendik sohbeti bitiremiyoruz konuşmasıdır.ev sahibi hadi gidin artık alt metniyle;misafirse daha eve gidilcek hüznüyle zoraki bir sohbet daha yapar.ve işte o an anne çocuğun elini sıkıca kavrar ve günün anlam ve önemini belirten şu cümleyi kurar.''hele bir eve gidelim sorucam ben sana bunun hesabını''çocuk yolda uyuyakalır ya da uyuma numarası yapar ve bir sonraki hesaba aktarır bakiyesini.

15 Mayıs 2011 Pazar

mezarlık

kimimizin yolunun üstünde vardır ve hergün önünden geçer,kimimizse şans eseri karşılaşırız bir yere giderken.ya da en fenası bir yakınımız öldüğünde.korkutucu,gerilimli,hüzünlü ve sakin bir mekanlardır.mezarlıkta bulunmanın insanları ürkütmesi kadar doğal birşey olamaz.bize hayatımızın bir sonu olduğu gerçeğini hatırlatır.yanından geçerken bir fatiha okumak ya da en azından tedirgin olmak zorunda hissederiz kendimizi.aslında çok fazla mezarlık ziyaret etmiş biri değilimdir.mezarlık yol kenarında görece şehrin içinde olsa bile bende herzaman sessizmiş gibi bir his uyandırır.sanki dünyanın bütün gürültüsü görünmez duvarlarla engellenir ebedi misafirleri için.varolan sadece ağaçların sessiz salınışlarıdır.özellikle anne baba tarafından yazılmış orada yatan çocukları için bir kısa söz varsa içim burkulur.mezarlık ziyaretleri kısa tutulur ve belli zamanlarda yapılır.ve zaman içinde ziyaret sıklığı azalır.genelde şehrin dışına yapılan mezarlıklar günümüz toplumunda şehirlerin büyümesiyle şehiriçinde sıkışıp kalmışlardır.bayram arefelerinde önünde toplanan çiçekçi ve ziyaretçi haricinde sakinlik ve sessizliklerini korurlar.

7 Mayıs 2011 Cumartesi

otobüs yolculuğu

şehirlerarası otobüs yolculuklarını severim.yol boyunca garip bir tedirginlik vardır üzerimde,hayatım boyunca görmediğim muhtemelen de bir daha görmeyeceğim bir insanla yanyana bir kaç saat geçirmek huzursuz eder beni.üstelik bu kişi konuşma heveslisi biriyse.sizin kitap okumak,müzik dinlemek ya da öyle anlamsızca dışarıya bakmak niyetinizi görmezden geliyorsa yandınız.kısa ve net cevaplar vererek konuşma isteksizliğinizi anlarsa ne ala yoksa çekilmez bir yolculuk yaşarsınız.şimdilerde neyse ki hemen hemen bütün firmaların koltuklara sabitlenmiş ekranları mevcut.yurdum konuşkanlarına film,müzik ya da televizyon keyfi sunduğu için eskisi gibi değil yolculuklar.
işin bir de ikram anı tedirginliği vardır.görevlinin ikram başlıyor anonsuyla koltuklar dik konuma getirilir.bir de anonsu duymayan uyumaya devam edenler vardır,arkasındaki insanın küçük masasına kavuşmasını engelleyen bu insanlar esef kınanır yolcu ve yanındaki tarafından:))
evettt işte görevli son hazırlıklarını tamamlamış,içecek ve yiyecekleriyle 1 numaralı yolcuya sormuştur.ne alırsınız?işte beni bu esnada bir huzursuzluk kaplar yeniden içimi.içecek olarak ne almalıyım colalı içecek seçersem içindeki gaz nedeniyle istemediğim sesler çıkarır ve yanımdakinin garip bakışlarına maruz kalır mıyım?sıcak bişiler içsem kahve sevmem zaten,geriye çay kalıyor o sallama poşetleri sıkmayı başarabilir miyim?
ya seyir esnasında sıcak çay üzerime dökülürse.görevlinin koltuğuma ulaşması boyunca geçen sürede hala karar veremem ve malum soruya ilk aklıma gelen ve istemediğim bir cevap veririm ya da birşey içmeden yolculuğumu tamamlarım.işin mola yerinde inip inmeme kararsızlığı da var tabii,şimdiye kadar hiç yanlış otobüse binmek ya da otobüsü kaçırmak gibi bir olay yaşamadığım halde deli gibi korkarım ya yanlış otobüse binersem ya otobüs kaçarsa diye.
bütün yaşadığım tedirginliğe rağmen otobüs yolculukları güzeldir.otların rüzgarla dans edişi,gece direklerden yansıyıp ansızın kaybolan ışıklar,tünellerdeki loş aydınlık,otogar tuvaleti turnikesi,dinlenme tesisi çorbası.yolculuk eden insanların hepsinin yüzünde bir hüzün vardır.varılacak yere yaklaştıkça bazen artar bazen azalır bu hüzün.

29 Nisan 2011 Cuma

pişman olmak

Bir insanın en büyük acısıdır yaptığına pişman olmak. Öyle bir çukurdur ki bu,adımını atarken atlatılabilecek kadar yüzeysel görünen bu çukur ancak ayağınız kaydığında,altında yatan bataklığı fark ettirir. Tutunacak kuru bir dal bulamadığınızda kendinizi yoğun balçığın içine gömmek ve bir an önce kaybolmak istersiniz.
en çok neden pişmanlık duyar insan:yaptıklarımız için mi;yapmadıklarımız için mi pişman oluruz.benim pişmanlıklarım yapmadıklarıma olmuştur.denemediğim,peşinden gitmedim için hayıflanırım.sonucunu iyi ya da kötü olmuştur farketmez.bilirim ki yaşadığımın adı pişmanlık değildir.hatadır belki adı ne bileyim.önünüzde yapmanız gereken bir seçim,gitmeniz gereken bir yol varsa,karar vermek zorundaysanızdır, düşünürsünüz pişman olur muyum diye.hemen bir hayat hesabı çıkarırsınız artılar eksiler.tabii bu hesabı yapacak zamanınız ve sağlam bir ruh haliniz varsa.
bazen de insan içinden geldiği gibi davranmak ister. ne bileyim bazen pişman olmak da büyütüyor bizi.yaşadıklarımızın kıssadan hissesiyle yol almak doğru yolu buldurtuyor.

24 Şubat 2011 Perşembe

oyun


çocukken bir oyun oynardım,kendimle başbaşa kaldığımda.herhangi bir kitabın herhangi bir sayfasını açar harflere bakardım.harfler sırasıyla hece,kelime,cümle,paragraf,satır ve sayfa olurdu ve sonunda harfler kitaba dönüşürdü.birçok badireyi bu oyuna dalarak atlatmışımdır ve kitap okumak bu yüzden mutlu etmiştir beni.kitabın başka bir faydasıydı benim için.zaman zaman hala başvururum bu eski yönteme.kaybolmak,düşünmek,bulunduğum yerden uzaklaşmak istediğimde açıyorum bir kitabın sayfasını seyre dalıyorum harfleri ve bekliyorum harflerin kitaba dönüşümünü büyülenerek.
özellikle ikilemler içinde kaldığım,doğru seçeneği bulamadığım zamanlarda hayatımı şekillendirir.bazen doğrunun ne olduğunu bulamam,dünyam yıkılır,acılar içinde yanlış yola saptığımı anlarım ve uzanırım en yakınımda duran kitaba.gideceğim yolu buldurur değişime ön ayak olur.
hepimizin çocukluk sanrıları vardır,sadece bizim bildiğimizi düşündüğümüz oyunlar ya da bilgiler.işte böyle bişey benim yarattığım oyun.belki başkalarının da işine yarayan bir oyundur ya da bundan sonra yarar.çok mu sıkıldınız,doğruyu bulamadınız mı?alın elinize bir kitap harflere odaklanarak bakın saatlerce eğer harfler sizin için kitaba dönüştüyse çözüme ulaştınız demektir.yok hala harf olarak karşınızdaysa sabredin,dönüşümün tamamlanmasına vakit var hala.

21 Şubat 2011 Pazartesi

iş çıkışı


bir şehrin en sevimsiz zamanıdır iş çıkış saati.herkes yorgundur,trafik sıkışıktır, otobüsler doludur,bir de iş çıkış saatinize yağmur eşlik ediyorsa kabus başlamıştır.ellerinde şemsiyeler,ıslak kıyafetleriyle oradan oraya sürüklenen insanlardan birisinizdir.herkesin tek bir ortak paydası vardır bir an önce varmak istediği yere gidebilmek.yürürken üzerinize sıçrayan sular en büyük düşmanınızdır.durakta beklerken sanki sadece sizin hattınıza otobüs konmamış gibi gelir.gelen otobüsün yorgun şöforü kadar sinirlisinizdir sizde.ıslak kıyafet kardeşliği bu dolu otobüste başlar.ıslak şemsiyeler üstünüze sürülür.sesinizi çıkarmazsınız çıkaramazsınız,yapmak istediğiniz tek şey yorgun geçen günü sonlandırmaktır.susar kalırsınız.en güzel hayaller bu otobüs yolculuklarında kurulur.öyle bir an gelir ki ineceğiniz durağa gelmişsinizdir ama inmek istemezsiniz,yol devam etsin hiç bitmesin,ömrünüz hep bu sıcak otobüsün içinde güzel hayaller kurarak geçsin istersiniz.
ama inersiniz durakta ve tekrar başlar yağmur,suyu çekilmiş şemsiyenizi açar şanslıysanız durağa yakın bir eve doğru yürümeye başlarsınız ve hayat tekrar ıslatır hayallerinizi.

19 Şubat 2011 Cumartesi

zamansız bir sonbahar yazısı


sonbaharın büyülü bir güzelliği vardır.baharların içinde ilkbahar kadar sevilmez.yazın bittiği kışın başladığı gerçeklikle başbaşa bırakır bizi.bir yandan korkutucudur.üzerinizde ki incecik kıyafetlerin akşam üsteri sizi üşütmeye başladığını farkedersiniz,gece uyanıp pencerenizi kapatmaya başlarsınız,dondurmayı daha az yemek istiyorsunuzdur.şimdi kışın takvimsel olarak son günlerini yaşadığı bu dönemde aslında ilkbaharı anlatmak gerekirdi.şunu farkettim ki ilkokulda öğrendiğim mevsimlerde geçen sonbaharı yaşamıyorum artık.sınıfta genelde askıların yakınında bir mevsim cetveli dururdu.okula başladığımız günlerde sonbaharı tanır ve öğrenirdik.sonbahar bizim için okul demekti yani mutsuz ederdi.ama o resimlerde sararmış ağaçlar,dökülmüş yapraklar olurdu.hava hafiften griydi ama çok değil.bir hazırlık olurdu bütün canlılarda,yaklaşan kış için.sonbahar güçlü bir mevsim,daha karakteristik.ilkbaharın sarhoşluğu,yazın miskinliği ya da kışın kasveti yoktur onda.doğanın en gururlu olduğu dönemdir.insanlar kendine dönmeye başlar,yeni kararlar alır.sonbahar doğanın uyanışını başlatır.sarı,turuncu,kırmızı ile boyanmış bir mevsim ve ağaçlar görmeyi diliyorum.

7 Şubat 2011 Pazartesi

kurulan(kırılan) hayaller

büyürken hayat çok uzunmuş gibi gelir.bütün planlarımız,hayallerimiz gerçekleşecektir:hayalini kurduğumuz üniversiteye gideceğiz,bizi anlayan ve seven insanlarla birlikte çalışacağız.anlayışlı,kültürlü ve zeki bir insanla evleneceğiz.çok tatlı ve akıllı çocuklarımız olacak.bizi seven ve bizimle birlikte olmak isteyen arkadaşlarımız olacak ve yıllarca sürecek arkadaşlıklarımız.
sonra büyürüz biz büyüdükçe hayallerimiz ve hayatlarımız küçülmeye başlar.sıkıştırılmış bir hayatın içinde buluruz kendimizi.hayallerimizin çoğu gerçekleşmemiş gerçekleşenlerde hep yarım kalmıştır.berbat bir işe sahibizdir ve iş yerinde herkes bizim ayağımızın tökezlemesini beklemekte,tökezletmek için önümüze engeller koymaktadır.evet evlenmişizdir ama o beklediğimiz gördüğümüz kişi değildir her gece aynı yastığa baş koyduğumuz.evet tatlı ve akıllı çocuklarımız vardır ama bizi dinlememekte ve anlamamaktadırlar.işleri düştüğünde canları istediğinde bizi yanında isteyen bir yığın arkadaşımız vardır.
artık hayal kurmadığınızı plan yapmadığınızı anlarsınız.çünkü büyümüşsünüzdür artık hayaller kemirmeye başlamıştır içinizi.zaman geçtikçe insanlardan uzaklaşmaya ve uzak durmaya başlarsınız.yeni hayallerin aklınıza girmesi mümkün değildir.keza eski hayallerinizde kırılmıştır artık.büyümek böyle birşey galiba insan önce hayalleriyle yüzleşiyor.yüzleştiğiniz hayaller ne denli büyükse mutsuzluğunuz da o kadar büyük oluyor.hayal kurmak ve uyanmamak mümkün olsa,ömrümü hayal kurarak geçirebilirim.yeter ki olumlu ya da olumsuz hayallerimle yüzleşmek zorunda kalmayayım.

27 Ocak 2011 Perşembe

üçüncü göz:ANNE

20'li yaşlarımı sürdüğüm yıllarda,şimdi olduğu gibi annem hep öğütler verir,ufkumu genişletmeye çalışır,yanlışlarımı gösterir,doğrulara doğru yönlendirir,eleştirir,bıkmadan anlatırdı.benimse tek yaptığım,her zaman ona karşı çıkmak yanıldığını söylemek,yanıldığını kanıtlamaya çalışmak olurdu.yanılan ben olmama rağmen annemi anlamaya çalışmak yerine;onu benim işlerimi zorlaştıran bir engel olarak görürdüm.anlatmaya çalıştığını ısrarla anlamamak için uğraşırdım,kazanan hep annem olurdu ve kazandığı için hiç mutlu olmazdı.yine de benim için üzülür onu anlamam için bıkmadan usanmadan anlatırdı.
30'lu yaşlarımdayım geçen yıllar annemi anlamamı sağladı.yaşadıklarıma,geçmişte almış olduğum ve yanıldığım kararlarıma baktım.yaşadığım bütün hataların onu dinlememekten kaynaklandığını anladıktan sonra herşey daha da kolaylaştı.şimdi o yaşlarda annemin söylediklerini hatırladıkça nasıl bir mantıksızlık varmış verdiğim cevaplarda diye düşünüyorum.hayatta karşı durmaya anneme karşı durarak başladım galiba.karşı çıkmayı,sorgulamayı,direnmeyi öğrendim.anne bir kadının hayatını şekillendirir.dönüp kendime baktığımda iyisiyle kötüsüyle annemin kopyası olduğumu görüyorum ve bundan çok memnunum.
biz kızlar büyürken hep annemizi öteleriz onun gibi olmamaya çalışırız,onun yanlışlarını daha çabuk görürüz.mesela çocuk doğurunca annelerimiz gibi yetiştirmeyeceğimizi söyleriz:)) bir de bakmışsın ki annenin yaptıklarını tekrarlıyorsun.seni yargılamayan,olduğun gibi bütün hatalarınla kabul eden,kendi hatalarını yaşamaman için mücadele eden bir yılmaz kahramandır anne.bütün sorularının cevabı,bütün sıkıntılarının ilacıdır.zaman geçtikçe hayata onun gözünden bakmaya başlarız,onun cümlelerini kullanırız.şimdi hayatımla ilgili bir karar alacaksam,kafam karışmışsa,hangi yöne dönmem gerektiğini bulamıyorsam,anneme sorarım o bana bütün sorularımın cevabını verir.üçüncü göz diye bir şey varsa bu benim için annemdir.

20 Ocak 2011 Perşembe

damla'nın matemi

uzun zamandır beklettiğim bir kitaptı.KATRE-İ MATEM İskender Pala'nın iyi bir tarihçi,araştırmacı olamsının yanı sıra iyi bir polisiye yazarı olduğunu da anlamamı sağladı.kitap iyi kurgulanmış,içinde kopukluklar barındırmayan,karakterlerin kesişimini hayretle takip ettiriyor.''yek cinayet şast u şeş sual''66 soruda cinayet olarak tercüme edilmiş bir eski kitabın anlattıklarından yola çıkılıyor.66 bölümde 66 soru soruluyor.osmanlıyı,lale devrini size sanki dün olan bir olayı anlatır gibi anlatmış yazar.sultan 3.ahmet'i,damat ibrahim paşa'yı,patrona halil'i, laleyi ve başlattığı devri(lale devri)ve dahi ilk kez karşılaşacağınız osmanlı zatlarını ilgiyle takip ediyorsunuz.polisiye yazmak hele ki dönem polisiyesi yazmak oldukça zordur.polisiye romanı yabancı yazarlardan okumaya alışmış,öğrenmiş insanlar olarak kalıplaşmış bir üslubumuz var.bu yüzdendir polisiye yazarları çok eleştirilir ve yetersiz bulunur.bana göre eksik olarak algıladığımız taklitçilik ya da kendimiz olamamaktır.layıkıyla bu işi yapanlar var elbette.katre-i matem de bunu gördüm ben bizim içimizde,bizim kültürümüzde bir polisiye romandı.kitabı yek polisiye olarak değerlendirmek yanlış,aynı zamanda iyi bir tarihi roman.anlattığı dönem itibarıyla,sarayı ve en önemlisi tebaa'yı anlatması.lalenin osmanlı ve insanlar için önemi ve lalenin avrupaya nasıl gittiği de anlatılmakta.

kitaptan bir alıntı :flemenk diyarlarından gelmiş bir adam kahvede otururken içeri giren başında lale desenli tülbent olan adama aretlerle kafasındakinin ne olduğunu sorar laleyi kasdederek adam da başındaki sqarığı sorduğunu zanneder tülbent diye cevap verir,bu yüzdendir ki lalenin adı tulip olarak(tulp,tulpe)anıla gelmiştir.
bir solukta okumalık,sizi bilgi ve macerayla saracak bir kitap ne ola ki derseniz okuyun.ne anlattığını bilen bir araştırmacının ellerinden çıkmış güzel bir kitap.kitabın bitiş şeklinden anladığım kadarıyla katre-i hayat olarak bir devamının gelmesi de mümkün.

11 Ocak 2011 Salı

varolmayan işaretler

İkilemler içinde kaldığın; doğru seçeneği bulamadığın zamanlarda başlar hayat şekillenmeye.Doğru nedir? diye sorgularsınız kendinizi.hayatın mucizesi sandığınız olayın dünyanızı yıkması karşısında acı içinde kıvranırken neden yanlış yola saptığınızı anlarsınız bir anda…
Tanrım bir işaret ver diye beklediğiniz anlarda gelmez o işaret çünkü siz de biliyorsunuzdur ki yapmak istediğiniz şey doğru değildir.yine de engel olamazsınız kendinize sonunun çıkmaz olduğunu bildiğiniz halde girersiniz yola,umudunuz yolun göremediğiz bölümünde bir geçit olması ve sizin o geçitten sonuca ulaşmanızdır.ne yazık ki yoktur o geçit:ya geri dönersiniz,ya aptalca beklersiniz çıkmaz sokağın sonunda(ne kadar bekleyeceğinizi bile bilmeden)hayattan işaret beklediğiniz anda anlayın ki,yapmak istediğiniz ve kılıflar uydurmaya çalıştığınız şey yanlış.hemen dönün yolunuzdan,yolun o tarafı karanlık ve karışık.zaman zaman bahsettiğim bu ikilem içinde kıvranırım ve işaretler beklerim nafile.aldığımı düşündüğüm her işaretin sonunda pişmanlık duyarım yaptığımdan.zaten inansa insan yaptığının doğruluğuna,anlamlandırmaya,doğrulandırmaya çalışmaz.düşünmeden yapar yapması gerekeni.duraklıyor,sorguluyor,anlam arıyorsan vazgeç pişmanlık duymadan.aklın seni durduramayacak bir noktadan sonra.

7 Ocak 2011 Cuma

kendine ağırlaşmak

bazen uyandığınızda hisseder ya insan kötü bir ruh hali vardır dünyanın.siz kendinize farkettirmemeye çalışıp gününüzün iyi geçmesini dileyip başlarsınız güne.yok ama birşeyler eksiktir,oturmaz yerine.gün içinde aksaklıklar peşinizi bırakmaz,yolunuz hep çıkmaza çıkar,karşınızda hep kötü insanlar bulursunuz.böyle bir gün başladığında yapacak pek birşeyiniz yoktur,günün daha fazla aksiklik olmadan bitmesi için dua edersiniz.günün sonlarına doğru gücünüz tükenmeye,ruhunuz ağırlaşmaya başlar.bütün gün biriktirdiğiniz tüm olumsuzluklar size eskilerin kapısını açar.sizi kapıya dayanmaya mecaliniz kalmamıştır.gelsinler,buyursunlar ve tüketsizler dersiniz.gün sonu gelip yatağınıza girdiğinizde artık düşünemediğinizi farkedersiniz,yorganı başınıza kadar çekip sessiz ve yorgun uykuya dalarsınız.normal bir günden daha kolay akarsınız uyku alemine.o kadar ağırdır ki bedeniniz ve ruhunuz daha fazla taşıyamazsınız.uykunun derinliklerinde gizlenip yeni günün mutluluk vermesini dilersiniz.
ertesi gün uyandığınızda garip bir yorgunluk vardır üstünüz de ama bitmiştir,kurtulmuşsunuzdur kendi ağırlığınızdan.bir sonraki randevuya kadar rahatsınızdır artık.mutlu ve huzurlu başlar gününüz neyse ki.işte ben bu ağır günün ertesinde gelen günlerin huzuruyla dolmak istiyorum.