27 Ağustos 2011 Cumartesi

Efe




Efe adında bir yeğene sahip olmak meşakkatli bir iş oldu.ismiyle müsamma bu kişilik hayata efelenmek için olgunlaşmayı beklemeye gerek duymadı.bir çocuğun olgunlaşmasını hayata karışmasını izlemek tarifsiz bir duygu.anne ya da baba olmadığınız bu şölene tanıklık etmek görece sorumluluğunuzu azaltsa da teyzelik müessesesi kendi içinde zorluklar barındırmaktadır.anne ve babanın cevaplamaktan yorulduğu soruların,anneanne ve dedenin nasıl anlatacağını bilmediği konuların cevapları ve yorumlayıcısı oluyorsunuz.size merak içinde bakan bir çift gözü doyurmaya yetecek cümle sahibi olmanız gerekmektedir.cevaplanan soruların nasıl tekrar soru halinde size döndüğünü görüp ''acaba zamane çocukları mı çok akıllı;biz mi çok aptaldık''diye sorgularsınız kendinizi.
Bitmez tükenmez oyun isteklerine karşı enerji dolu olmak zorundasınızdır.size hangi oyuncağı seçmek istediğinizi sorar evet ama sizin seçtiğiniz oyuncağı alır ötekini verip''al sen bunla oyna der''sizi takip eder ve yaptıklarınızı beğenir.sizin için tek doyumdur bu.size resimler çizer,boyamalar yapar.sizinle takılmak en sevdiği şeydir,büyümeye başladığını bireyliğini keşfettiğini izlemek sizi gururlandırır.onun varlığı hayatınızda koca bir yere sahiptir.ben bebekken diye başladığı cümleleri dinlerken onun gerçekten büyümeye başladığını farkedersiniz.artık onun da bir geçmişi vardır.ben bebekken diyerek anlatır ve sorar.


En güç anlarınızın derin nefesi haline gelir,ruhunuza güç depolar bu minik yaratık.onunla yapacaklarınızı düşündükçe heyecan kaplar içinizi.size benzeyen huylarını gördükçe kasılırsınız bencilce.küçücük kollarıyla size sarıldığı an dünya durur ve sadece siz o küçük beyin sevgisini içinize çekersiniz.ilk defa sinemaya gidersiniz birlikte ve onun heyecanını ve şaşkınlığını seyredersiniz sadece.herkesten gizlediğiniz bir sürü sırrınız olur.annesi izin vermesede patlayana kadar dondurma yersiniz birlikte.kitaplar alırsınız ona ve tekrar tekrar okursunuz aynı cümleleri.siz bıkarsınız ama o doymak bilmez dinlemekten.şarkı söylersiniz bağıra çağıra.birlikte geçirdiğiniz zamanın kıymetini bilip şükredersiniz hep.


21 Ağustos 2011 Pazar

yağmur ve yürüyüş



Yağmuru seviyorum, koşuşturan mutsuz insanlara bakmayı. Oysa şemsiyem bile yok, yakasını kaldırdığım montun içine boynumu çekmiş ellerim ceplerimde yürüyorum. Az önceki şiddeti azalan yağmur yeni bir yağışa yakalanmadan evlerine ulaşmaya çalışan insanların koşuşturmacasına aldırmadan ince ince sızıyor gökyüzünden. Saat 5’e gelmek üzere, bulutlarında etkisiyle kapanmış gökyüzü geceyi erken indirmeye kararlı görünüyor. Ayakkabıma arsızca sızan cadde suları çoraplarımı ıslatmış, ayak parmaklarımı uyuşturmuştu. Saçlarımdan damlayan suların yüzüme inişini oradan yere düşüşünü izleyerek başım önde yürüyorum. Bir işim yok, gitmem gereken bir yer, beni bekleyen bir arkadaş. Bu havada dışarı çıkmama neden olacak bir durum söz konusu olmamasına rağmen ıslak sokakları arşınlıyorum. Yağmurun sesine uyanıp düşünmeden çıkmıştım sokağa. Saatlerdir orada burada dolaşıyor sıkılınca camları geniş bir cafe’ye oturup suların camları dövüşünü izliyorum. Kurumaya başlayan kıyafetimden buhar sızıyor oturdukça. Bir oyunun içinde olmak yönetilmek hayatımı başkasının çizmesini izlemek istiyorum. Yorumsuz kalmak, konuşmamak, konuşamamak. En önem verdiğim duygularımdan düşüncelerimden arınmak istiyorum. Ruhumu satabileceğim bir şeytanın bile yanıma uğramaması içinde bulunduğum durumu anlatmaya yetiyor. Camlardan süzülen sular, acelesi olmadığı halde hızlı hızlı inmekte. Güçlü bir şimşek ardından kulakları patlatan bir gök gürültüsü çınlıyor kulaklarımda. Ürperiyorum, herkes gibi bende korkuyorum bu gürültüden. Yağmur hızlanıyor ve ben kendimi sokağa atıyorum. Kuruyan kıyafetlerime nemli saçlarıma düşen damlalar dağıtıyor düşüncelerimi.