27 Ocak 2011 Perşembe

üçüncü göz:ANNE

20'li yaşlarımı sürdüğüm yıllarda,şimdi olduğu gibi annem hep öğütler verir,ufkumu genişletmeye çalışır,yanlışlarımı gösterir,doğrulara doğru yönlendirir,eleştirir,bıkmadan anlatırdı.benimse tek yaptığım,her zaman ona karşı çıkmak yanıldığını söylemek,yanıldığını kanıtlamaya çalışmak olurdu.yanılan ben olmama rağmen annemi anlamaya çalışmak yerine;onu benim işlerimi zorlaştıran bir engel olarak görürdüm.anlatmaya çalıştığını ısrarla anlamamak için uğraşırdım,kazanan hep annem olurdu ve kazandığı için hiç mutlu olmazdı.yine de benim için üzülür onu anlamam için bıkmadan usanmadan anlatırdı.
30'lu yaşlarımdayım geçen yıllar annemi anlamamı sağladı.yaşadıklarıma,geçmişte almış olduğum ve yanıldığım kararlarıma baktım.yaşadığım bütün hataların onu dinlememekten kaynaklandığını anladıktan sonra herşey daha da kolaylaştı.şimdi o yaşlarda annemin söylediklerini hatırladıkça nasıl bir mantıksızlık varmış verdiğim cevaplarda diye düşünüyorum.hayatta karşı durmaya anneme karşı durarak başladım galiba.karşı çıkmayı,sorgulamayı,direnmeyi öğrendim.anne bir kadının hayatını şekillendirir.dönüp kendime baktığımda iyisiyle kötüsüyle annemin kopyası olduğumu görüyorum ve bundan çok memnunum.
biz kızlar büyürken hep annemizi öteleriz onun gibi olmamaya çalışırız,onun yanlışlarını daha çabuk görürüz.mesela çocuk doğurunca annelerimiz gibi yetiştirmeyeceğimizi söyleriz:)) bir de bakmışsın ki annenin yaptıklarını tekrarlıyorsun.seni yargılamayan,olduğun gibi bütün hatalarınla kabul eden,kendi hatalarını yaşamaman için mücadele eden bir yılmaz kahramandır anne.bütün sorularının cevabı,bütün sıkıntılarının ilacıdır.zaman geçtikçe hayata onun gözünden bakmaya başlarız,onun cümlelerini kullanırız.şimdi hayatımla ilgili bir karar alacaksam,kafam karışmışsa,hangi yöne dönmem gerektiğini bulamıyorsam,anneme sorarım o bana bütün sorularımın cevabını verir.üçüncü göz diye bir şey varsa bu benim için annemdir.

20 Ocak 2011 Perşembe

damla'nın matemi

uzun zamandır beklettiğim bir kitaptı.KATRE-İ MATEM İskender Pala'nın iyi bir tarihçi,araştırmacı olamsının yanı sıra iyi bir polisiye yazarı olduğunu da anlamamı sağladı.kitap iyi kurgulanmış,içinde kopukluklar barındırmayan,karakterlerin kesişimini hayretle takip ettiriyor.''yek cinayet şast u şeş sual''66 soruda cinayet olarak tercüme edilmiş bir eski kitabın anlattıklarından yola çıkılıyor.66 bölümde 66 soru soruluyor.osmanlıyı,lale devrini size sanki dün olan bir olayı anlatır gibi anlatmış yazar.sultan 3.ahmet'i,damat ibrahim paşa'yı,patrona halil'i, laleyi ve başlattığı devri(lale devri)ve dahi ilk kez karşılaşacağınız osmanlı zatlarını ilgiyle takip ediyorsunuz.polisiye yazmak hele ki dönem polisiyesi yazmak oldukça zordur.polisiye romanı yabancı yazarlardan okumaya alışmış,öğrenmiş insanlar olarak kalıplaşmış bir üslubumuz var.bu yüzdendir polisiye yazarları çok eleştirilir ve yetersiz bulunur.bana göre eksik olarak algıladığımız taklitçilik ya da kendimiz olamamaktır.layıkıyla bu işi yapanlar var elbette.katre-i matem de bunu gördüm ben bizim içimizde,bizim kültürümüzde bir polisiye romandı.kitabı yek polisiye olarak değerlendirmek yanlış,aynı zamanda iyi bir tarihi roman.anlattığı dönem itibarıyla,sarayı ve en önemlisi tebaa'yı anlatması.lalenin osmanlı ve insanlar için önemi ve lalenin avrupaya nasıl gittiği de anlatılmakta.

kitaptan bir alıntı :flemenk diyarlarından gelmiş bir adam kahvede otururken içeri giren başında lale desenli tülbent olan adama aretlerle kafasındakinin ne olduğunu sorar laleyi kasdederek adam da başındaki sqarığı sorduğunu zanneder tülbent diye cevap verir,bu yüzdendir ki lalenin adı tulip olarak(tulp,tulpe)anıla gelmiştir.
bir solukta okumalık,sizi bilgi ve macerayla saracak bir kitap ne ola ki derseniz okuyun.ne anlattığını bilen bir araştırmacının ellerinden çıkmış güzel bir kitap.kitabın bitiş şeklinden anladığım kadarıyla katre-i hayat olarak bir devamının gelmesi de mümkün.

11 Ocak 2011 Salı

varolmayan işaretler

İkilemler içinde kaldığın; doğru seçeneği bulamadığın zamanlarda başlar hayat şekillenmeye.Doğru nedir? diye sorgularsınız kendinizi.hayatın mucizesi sandığınız olayın dünyanızı yıkması karşısında acı içinde kıvranırken neden yanlış yola saptığınızı anlarsınız bir anda…
Tanrım bir işaret ver diye beklediğiniz anlarda gelmez o işaret çünkü siz de biliyorsunuzdur ki yapmak istediğiniz şey doğru değildir.yine de engel olamazsınız kendinize sonunun çıkmaz olduğunu bildiğiniz halde girersiniz yola,umudunuz yolun göremediğiz bölümünde bir geçit olması ve sizin o geçitten sonuca ulaşmanızdır.ne yazık ki yoktur o geçit:ya geri dönersiniz,ya aptalca beklersiniz çıkmaz sokağın sonunda(ne kadar bekleyeceğinizi bile bilmeden)hayattan işaret beklediğiniz anda anlayın ki,yapmak istediğiniz ve kılıflar uydurmaya çalıştığınız şey yanlış.hemen dönün yolunuzdan,yolun o tarafı karanlık ve karışık.zaman zaman bahsettiğim bu ikilem içinde kıvranırım ve işaretler beklerim nafile.aldığımı düşündüğüm her işaretin sonunda pişmanlık duyarım yaptığımdan.zaten inansa insan yaptığının doğruluğuna,anlamlandırmaya,doğrulandırmaya çalışmaz.düşünmeden yapar yapması gerekeni.duraklıyor,sorguluyor,anlam arıyorsan vazgeç pişmanlık duymadan.aklın seni durduramayacak bir noktadan sonra.

7 Ocak 2011 Cuma

kendine ağırlaşmak

bazen uyandığınızda hisseder ya insan kötü bir ruh hali vardır dünyanın.siz kendinize farkettirmemeye çalışıp gününüzün iyi geçmesini dileyip başlarsınız güne.yok ama birşeyler eksiktir,oturmaz yerine.gün içinde aksaklıklar peşinizi bırakmaz,yolunuz hep çıkmaza çıkar,karşınızda hep kötü insanlar bulursunuz.böyle bir gün başladığında yapacak pek birşeyiniz yoktur,günün daha fazla aksiklik olmadan bitmesi için dua edersiniz.günün sonlarına doğru gücünüz tükenmeye,ruhunuz ağırlaşmaya başlar.bütün gün biriktirdiğiniz tüm olumsuzluklar size eskilerin kapısını açar.sizi kapıya dayanmaya mecaliniz kalmamıştır.gelsinler,buyursunlar ve tüketsizler dersiniz.gün sonu gelip yatağınıza girdiğinizde artık düşünemediğinizi farkedersiniz,yorganı başınıza kadar çekip sessiz ve yorgun uykuya dalarsınız.normal bir günden daha kolay akarsınız uyku alemine.o kadar ağırdır ki bedeniniz ve ruhunuz daha fazla taşıyamazsınız.uykunun derinliklerinde gizlenip yeni günün mutluluk vermesini dilersiniz.
ertesi gün uyandığınızda garip bir yorgunluk vardır üstünüz de ama bitmiştir,kurtulmuşsunuzdur kendi ağırlığınızdan.bir sonraki randevuya kadar rahatsınızdır artık.mutlu ve huzurlu başlar gününüz neyse ki.işte ben bu ağır günün ertesinde gelen günlerin huzuruyla dolmak istiyorum.